Bizim medeniyetimiz insan merkezli bir medeniyettir. Yapılan her işte insana fayda gözetilmiş ve Allah’ın (c.c) rızası umularak hareket edilmiştir. Anadolu’nun bağrında, ıssız yerlerde sıra sıra dizilen İpekyolu’nun güvenli sığınakları kervansaraylar bunun en güzel örneğidir. Anadolu bozkırlarında bugün artık inzivaya çekilmiş derviş gibi bekleyen kervansaraylar, gönlü zengin ve merhametle dolu sultanların, vezirlerin, hayır sahiplerinin insanlığa armağanıdır.
Adı Türkistan’da ribat, Anadolu’da kervansaray olan bu yapıların aslında modern insana lisan-ı hâl ile anlatmak istediği o kadar çok şey var ki. Tabi modern insan oyuncaklarından kafasını kaldırıp böyle ulvi meselelere zaman ayırırsa…
Anadolu’nun ticari ve iktisadi hayatında önemli bir yere sahiptir kervansaraylar. Ticari hayatın zenginleşmesinde, gelişmesinde ve insan ihtiyaçlarının temininde çok etkin rol oynamıştır. Ayrıca, Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma sürecine de önemli katkılar sağlamıştır. Buralarda kalan Türk ve Müslüman iş adamlarını, yolcuları, seyyahları, bilginleri, dervişleri, sanatkârları düşünürsek bir kültürel alışveriş de söz konusudur. Ayrıca kervansaraylar, Doğu ile Batı kültürlerini birbirine yakınlaştırmış, farklı bu iki kültürün birbirlerini tanımalarına da imkân sunmuştur.
Kervansaraylar, savaş zamanlarında askeri amaçlar için de kullanılmıştır. Osmanlı’da da vardır bu yapılar ama özellikle Selçuklu’da daha bir öne çıkar o dönemin şartları gereği. Ülke ekonomisi için kervansaraylar önemliydi, devlet bu konuya özel bir ihtimam gösteriyordu. Ayrıca bu yapıların ve kervanların güvenliği için de özel tedbirler alınmıştı. Selçuklular bu kervanların güven içinde olması için özel idareciler atamış, sadece bu işle meşgul askeri birlikler görevlendirmişti. Kervanların korkulu rüyası eşkıyalar, hırsızlardı. İpekyolu üzerinde seyahat edenler her türlü eşkıya baskınlarından ve hırsızların tasallutundan kervansaraylar vasıtasıyla korunmuşlardır. Bu anlamda güvenlik önlemleri üst düzeydedir ve aynı zamanda son derece güvenli mekânlardır buralar. Eğer alınan bütün tedbirlere rağmen ticaret kervanı saldırıya uğrarsa, zararı devlet tarafından ödeniyordu. Yani bir nevi sigorta sistemi vardı. Biz bütün bunları yaparken, Batı dünyası Ortaçağ karanlığında debelenip duruyordu.
Bir mesleki seminer dolayısıyla Aksaray’da bir hafta kalmıştım. Bu vesileyle Sultan Hanı kervansarayı ile Ağzıkarahan Kervansarayı’nı görme fırsatım oldu. Özellikle Anadolu’nun en eski kervansaraylarından olan Ağzıkarahan Kervansarayı üzerinde durmak isterim. Bu eseri ziyaretim esnasında ilginç bir bilgi öğrenmiştim. Bu kervansarayda bin iki yüz otuzlu yılların başında ilk defa sigorta sistemi uygulanmış. Buraya dikkat edin, daha o yıllarda bırakın Avrupa’yı, dünyada sigortacılık sistemi adına bir şey yok! Burada tüccar üç gün boyunca hiçbir ücret ödemeden kalıyor ve üstelik malları da sigorta ediliyormuş.
Her yaptığı eseri sanatkârane bir şekilde yapan ecdadımız bu özelliğini kervansarayların inşasında da göstermiştir. Kervansarayı sadece konaklanan bir bina olarak düşünmemiş bir sanat eseri olarak tasarlayıp inşa etmiştir. Temel malzeme olarak kesme taş kullanmışlar. Taşı işleyerek özellikle taç kapılarda desen, motif ve süslemelerle en güzel portalleri oluşturmuşlar.
Bir örnek arz etmesi bakımından Lüleburgaz’daki Sokullu Mehmet Paşa Kervansarayı hakkında Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde yazdıklarını birlikte okuyalım isterseniz. Şöyle diyor Seyyahı Fakir Evliya Çelebi: “ Lüleburgaz’ın kervansarayı büyük bir kapıdan girilen kale gibi, karşı karşıya yüz elli ocağı olan büyük bir handır. Avlusu, deve konulan yeri ve ahırı vardır ki, sadece ahırı üç binden fazla hayvan alır. Kapıda devamlı olarak bekçileri bulunur. Akşam olunca kapıda mehterhane çalınıp kapı kapanır. Bekçiler vakıf olan kandilleri yakıp kapı dibinde yatarlar. Eğer gece yarısı misafir gelirse kapıyı açıp içeri alırlar. Hazır yemek getirirler. Amma dünya yıkılsa içeriden dışarı bir kimse bırakmazlar. Vakıf şartı böyledir. Tâ bütün misafirler kalkınca yine mehterhane çalınıp herkes malından haberdar olur. Hancılar tellallar gibi: “ Ey ümmet-i Muhammed, malınız, canınız, atınız, donunuz tamam mıdır?” diye rica edip bağırırlar. Misafirler: “ Hepsi tamamdır. Hak, hayır sahibine rahmet eyleye! ” dediklerinde, bunlar kapıları açıp kapı dibinde: “ Yollarda gafil gitmen, vakit kaybetmen, herkesi arkadaş etmen, yürün, Allah kolaylık getire” diye dua ve nasihat ederler. Herkes bir tarafa yol alır. Bu yapı da Sokullu Mehmet Paşa’nın olup, demir kapının kemeri üzerinde beyaz mermer taşa Karahisari hattıyla kitabesi şöyle yazılmıştır. “Bu kervansaraya gelen oldu hep revan”.
ŞİİR FALINDAN:
Ezel meclisinde divan kurmuşlar
Çamurumu çile ile karmışlar
Yazıp çizip ak alnıma vurmuşlar
Hasret fermanımı silemiyorum
(Dilaver CEBECİ)