Bu haftaki yazımızda belki alışılmışın dışında, edebi bir dil değil mesleki bir dil kullanmaya çalışacağım. Zira konumuz, devletimizin son zamanlarda zorunlu haller nedeniyle uygulamaya koyduğu yeni uygulamalardır.
Fıkıh, İmam Hatip Liselerinde okutulan bir ders olarak akla gelse de her Müslümanın bilmesi ve uygulaması gereken zaruri bilgileri kapsar. Dinimiz İslam her zaman insanın yanında olmuştur. Sabahtan geceye, topraktan göğe kadar -arasında ne varsa- her şey insan içindir. İnsanın, hem aklını hem kendini koruması asli görevidir.
Fıkıh yani İslam Hukuku, gündelik yaşantımızı düzenler. İnsanın Allah ile ve başka insanlarla ilişkisini düzenler. Muamelat (insanlar arası ilişki),ukubat (ceza),ibadat (ibadetler),münakehat (evlenme-boşanma) konuları fıkhın alanlarıdır. İslam’da korunması gereken ve her insandan istenen beş esas vardır. Bunlar: Nefsin (canın) korunması, aklın korunması, dinin korunması, neslin korunması ve malın korunmasıdır.
Zaruri hallerde ve yine insanı korumak amacıyla bir takım düzenlemeler yapılmaktadır. Fıkıh buna ruhsat (izin) vermektedir. Mesela salgın hastalık nedeniyle bir süre camiler kapatılabilir, cuma namazları kılınmayabilir, kandil geceleri bir süre evlerde kalınacak namazlarınızla eda edilebilir. Nihayetinde amaç canın ve aklın korunmasıdır.
Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de yüze yakın ayette aklınızı kullanmaz mısınız diye sormaktadır. Bu soru bilime açılan kapıdır. Bu açıdan bakarsak din ile bilimin yan yana yürüdüğünü görürüz. Muhtelif zamanlarda her ikisi de birbirini desteklemektedir.
Korona virüs tehlikesi geldi kapıya dayandı ne yazık ki. Devletin her organı zamanında, yerinde ve akılcı önlemler alıyor, almakta ve almaya da devam etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı da namazları evde kılmak ve geçici olarak cuma namazlarını tehir (erteleme) etmişse ve o yönde de bir fetva vermişse hep birlikte uyacağız. Bu tehdit karşısında ülkenin Cumhurbaşkanı bir şey salık vermişse harfiyen yerine getireceğiz. Bazen rica emir yerine geçer.15 Temmuz’da sokağa çıkın denildiğinde çıkmışsak bugün sokağa çıkmayın denmişse çıkmayacağız.
Özellikle Diyanetin fetvasına karşı bazı gruplar savunmacı bir takım davranışlar geliştirdiler ve kendilerince yorum yaptılar. Bu süreçte aklı öteleyen ve fıkıhta “şüphe varsa uzak durulur” ilkesinden habersiz insanlarımız maalesef camilerde cemaatle namaz kılmaya kalktı. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı bu süreci çok iyi yönetti. “Şu kadar doktor, şu kadar imam etmiyor” diye provoke etmek isteyenlere en güzel cevap işte buradaydı: Sosyolojik olarak güzel tavır geliştiren imamlarımız, asıl anlamı “önder” olan imametin de gereğini yerine getirmiş oldu. Bu bir siyasi mesele değildir. Ezanda kulağı olmayıp namazda gözü olmayanların da bu gruplara gaz verdiğini gördük ki bu yapılan elbet yanlıştır. Saf aklı ve temiz bilimi bir takım “izm”lerden kurtardığımız an elbet başaracağız. Ya da hep birlikte aynı pencereden bakacağız. En azından belli bir süre.
Yine 65 yaş üstü kişilerin sokağa çıkma yasağına uymalarını hep birlikte sağlamayız. Ancak onları üzerek ve inciterek değil. Dinimiz, ”ana babaya öf bile deme” ve “anne babası yanında yaşlanırken onlara bakmayanın burnu sürtülsün” ikazını yaparken bir takım belediye ya da kuruluşların ihbar hattı oluşturmaları veyahut tabiri caizse dede toplama araçları oluşturmaları hiç hoş olmamıştır. Bu virüs en çok yaşlılarımızı alıyor bizden. Canlarını korumak dinen hepimizin görevi. Atalarımıza böyle anlatmalı ve biz küçükken nasıl elimizden tutup bizleri camiye, parka götürmüşlerse şimdi onları ellerinden tutup evde kalmaya ikna etmeye çalışmak bizim görevimizdir.
Başaracağız. Sokağa çıkmayarak başaracağız. Camilere, parklara, kalabalık ortamlara devletimizden gelecek –en kısa sürede inşallah- ikinci bir emre kadar girmeyeceğiz. Çocuklarımıza daha çok vakit ayıracağız.
“Bir yakınımın kuzeninden” değil, resmî kurumlardan bilgi alalım. Sağlıkla kalalım.
*Yazı başlığı şair İsmet Özel’in OF NOT BEİNG A JEW isimli şiirinin ”Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!” dizesinden alınmıştır.