Ben hep öğretmen olmak istedim. Öyle değil gerçekten “öğreten” olmak istedim. Çarşıda pazarda misafirlikte okulda sorulana bir cevap olsun diye değil, yaşamaya sevmeye değere kıymet bilmeye; kültürümüze derdimize cevap olsun diye öğretmen olmak istedim. Maddiyatın ötesidir öğretmen olmak, gözlerin ardını görmektir öğretmen olmak, bulutlara asılıp öğrencilerinizi ülke ülke gezdirmektir öğretmen olmak, bilgi bilgi donatmaktır şehrini öğretmen olmak…”Lafla peynir gemisinin yürümediği” denizdir öğretmen olmak. Denizdir öğretmen; bir damlasını dahi ziyan etmeyen, yağmurunu kucaklayan, sahil sahil güneş olup gezmektir öğretmen olmak…
2001 yılında güneş olup gezmeye başladığım ilk durağım Kars İmam Hatip Lisesi… Bir şekilde nakille herkesin kendi uzağına gidilen bu beyazların Başkenti’nde ben isteyerek 6 yıl kaldım. İlk kez burada sevdim, eşimle burada tanıştım. Bafra kadar uzak bir diğer şehir Eskişehir; eski olmayan şehirdir benim için. Emanetine sahip çıkıyorum Eskişehir, Kars kalesinin mağrur baktığı Arpaçay’ın kıyısında eylül yaprağından taç yaparak göklere haykırdığım gibi. İlk çocuğum burada doğdu, kızım ilk adımlarını burada attı. Ben ilk kez sigarayı burada terk ettim. Hayat nasıl da geçiyor zaman hiç geçmezken der şairler… Zaman üst üste yığıldı anılar birikti araya birkaç acı girdi. Sonrasında kar kar demet oldu hüzünlerim ayrılık girdi araya sonraki durağımız Bolu oldu. Ben eşim bir de kızım güneş olup gezmeye devam ettik…
Mudurnu yolundan girdik Bolu’ya. Çam ağaçları o kadar güzel koktu ki neredeyse her 10 kilometrede durup şiirler okudum gökyüzüne… Gökyüzünün maviliğini bu kadar maviyle el ele oynarken gördüm. Mavi şiirler dedim ben her gece uyurken kızıma okuduğum bu şiirlere… Bolu; biraz Karadeniz, az az İç Anadolu, Marmara’ya komşu… Ne güzel insanlar bıraktım orada, ne kadar güzel insan beni uğurladı Bafra’ya… Güneş güneş gezmeye memleket dedim ben. Memleket demek “ana” demektir. Ben bunu gurbette öğrendim.
Ben Bafra’ya hep yeşil şehir dedim. İl olmak için önlüğüme takılan plakalardan mıdır, Kızılırmak’ın coşkun akmasından mıdır, köylerde gördüğüm uçsuz bucaksız prinç tarlalarından mıdır bilmem ancak bu yeşil, memleket yeşilidir. Yeşil ve Mavi en çok Karadeniz’e yakışır. Karpuz tarlalarıdır memleket, pırasa kokan anne elidir memleket. Tütün tarlaları arasında gezinmektir memleket. Kızılırmak’la yan yana yürümektir memleket. Bafra benim güneşim, güneş güneş gezip güneş oluşum. Benim anılarım her yerden başlar Bafra’da sürer. Anı demek yaşamak demek ama gerçekleri yaşamak. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür. İşte şairin dediği yerdir burası. 2012 Ağustos sevmeye öğrenmeye ve öğretmeye ayrı pencere açtığım zamandır Bafra.
Çetinkaya köprüsünü üzerinde yıllardır sabırla taşıyan Kızılırmak, hemen yanındaki şehrini her sabah köpüren sularıyla selamlıyor ben de severek, ayrı bir heyecan, içimde bitmek bilmez bir sevdayla ırmağın suladığı ovaya farklı bir zerafet katan bu çağrının bir neferi olmaktan en az Kızılırmak kadar gurur duyuyorum. Sabah olmasını öğrencilere kavuşmayı sadece romanlarda olduğunu düşünen ben yaşamanın da aslında böyle bir roman olduğunu şimdiye kadar çalıştığım altı farklı okula her sabah gelişimde anlıyorum.
Benim için her okul yeni açılmıştır ve öğrencilerini o yıl ilk kez bağrına basmış kültür ve medeniyet hareketidir.