Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Türklük Bilimi Araştırmaları Topluluğu; gerçekleştirdiği “Yunuslarla Hikmet Dilinin İzinde” adlı etkinlikte Türkçenin korunması, doğru kullanılması ve toplumun bütün kesimlerince sahiplenilmesi çağrısında bulundu.
Kurupelit Yerleşkesi’ndeki Yaşam Merkezi’nde buluşan topluluk üyeleri, “Vatandaş Türkçe Konuş”, “Ses Bayrağımız Türkçe”, “Pardon Yerine Affedersiniz”, “Kampüs Yerine Yerleşke” yazılı pankartlar taşırken derviş kıyafeti giyen 3 öğrenci ise öğrencilerin arasında dolaşarak şiirler okudu.
Etkinlikte yapılan basın açıklamasında da Türkçeye yönelik farkındalık ve duyarlılığın geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ile sürekli gündemde tutulmasına dair talep dile getirildi.
"Türkçe hassasiyet daimî olmalı"
Topluluk adına basın açıklamasını okuyan Uğur Altun, 2021 yılının Cumhurbaşkanlığınca “Yunus Emre ve Türkçe Yılı”; UNESCO tarafından da (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) “Yunus Emre Yılı” ilan edildiğine atıfta bulunarak şunları kaydetti: “OMÜ Türklük Bilimi Araştırmaları Topluluğu olarak Yunus Emre’ye ve güzel Türkçemize gösterilmesi gereken hassasiyetin bir sene ile sınırlanamayacağı düşüncesiyle bu basın açıklamasını yapma ihtiyacı hissettik. Asırlardır varlığını sürdüren güzel Türkçemizin kadimliği tartışılmayacak bir konumdadır. Farklı yüzyıllarda farklı elbiselere bürünerek karşımıza çıkan Türkçemiz; Türkçenin ulu ozanı Yunus Emre’nin ‘Gâh tozaram yirler gibi, gâh eserem yeller gibi, gâh çağlaram seller gibi, gel gör beni aşk neyledi’ dizelerinde olduğu gibi ilahi muştuları, insanoğlunun varlık âlemindeki nedenini, nasılını karmaşadan uzak bir şekilde gönüllere bıraktı. Türkçe binasının her bir has mimarı gibi Yunus’un da en büyük meziyeti samimiyetiydi. Samimiyetle taşıdığı Hak derdi, onu söyletti ve bugün biz Türk gençliğine paha biçilemez bir miras bıraktı.”
"Ya hoyratça konuşup hoyratça yaşayacağız ya da Türkçe konuşup Türk kalacağız"
Altun, basın açıklamasını şu sözlerle bitirdi: “Dil düşüncedir, düşünce harekettir. Hareketimizin estetik, seçkin, insana yakışır olmasını istiyorsak bunun yolu dilden geçer. İşte o dil ki imbikten süzülerek gelmiş bir narin güzeldir ve adı Türkçedir. Vatan toprağı bir zarf ise o zarfın içindeki en önemli mektup dildir. Eğer mektup eskimiş, yıpranmış, yırtılmış, yer yer yakılmışsa zarfın altın ve gümüş tozlarıyla süslü olması bir anlam ifade etmeyecektir. ‘Plaza dili’ olarak dilimize musallat olan ve daha nice başka adlarla anılan parazitlerden kurtulmanın yolu Türkçemizle kaleme alınmış atalar kitabının sayfalarını bol bol okumak ve bu kitabın renkli sayfalarındaki ince kelimeleri, cümleleri, anlam dünyalarını; günlük hayata, kahveye, sokağa, pazara, dolmuşa, mektep sıralarına taşıyabilmektir. Yani bir tercih yapmak zorundayız. Ya hoyratça konuşup hoyratça yaşayacağız ya da Türkçe konuşup Türk kalacağız.”