bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra

Milletvekilleri Samsun'un Hakkını Koruyamadı

SİYASET

MHP Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek, Samsun İl Teşkilatı'nda düzenlediği basın toplantısında Türkiye'de yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulundu.

 Değerli Basın Mensupları,


Sizinle bugün burada ülkemizdeki son sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmelerin bir değerlendirmesini yapmak üzere bir araya geldik.

Çünkü dünyanın bu coğrafyasında çok önemli olaylar gelişiyor ve çok önemli oyunlar oynanıyor.

Dünyayı yöneten yönlendiren küresel egemen güçlerin Ortadoğu coğrafyasında yeni devletcikler yaratmak ta dahil kendi çıkarlarını hayata geçirmek için her türlü oyunu oynadıkları artık gün gibi ortadadır.

Egemen güçler bu emellerini gerçekleştirebilmek için bölgedeki İslam ülkelerini de birbirlerine karşı kullanmak istemektedirler.

Dünyada ki bu çıkar ve menfaat savaşlarının nedeni ülkelerin başka ülkeler üzerinden menfaat devşirerek kendi insanlarını daha müreffeh ve daha iyi koşullarda yaşatabilmek içindir.Yani kendi ülkesine menfaat temin etmek içindir.

Değerli basın mensupları;

İşte ülkelerini yönetenler bu gerçeği görmeli ve buna göre hareket etmelidirler.Bunları sizinle paylaşmak istememin nedeni bugün halkın oyları ile iktidar olanlar on yıldan fazla bir zamandır ülkemizi idare etmektedirler.Milliyetçi Hareket Partisi olarak endişemiz gerek soyal, gerek siyasal ve gerekse ekonomik olarak ülkemizin maalesef iyi yönetilmediği dir.

Sosyal hayata baktığımızda toplumda sosyal olarak tehlikeli bir kutuplaşma, ayrışma sosyal ve ahlaki olarak ta bozulma ve dejenerasyon mevcuttur.

Hükümet bu konuyu Milli bir mesele olarak görmemekte siyasi olarak yaklaşmakta her Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde de Milli Eğitim politikalarını değiştirmektedir.

Bu on yılı aşkın sosyal politikalar neticesinde aile hayatı bozulmuş, boşanmalar artmıştır.Her gün gazetelerde bir kadın cinayeti haberi vardır.Bu cinayetlerin ve boşanmaların nedeni başta ekonomik sorunlar olmak üzere bir erozyonunun da sonucu olduğu aşikardır.

Hükümet bu sorunlara maalesef duyarsızdır. ”Varsa yoksa yüzde elli” demektedir. Ama şu unutulmamalıdır ki bu yüzde elliden de bir gün bir eser kalmayacaktır.

Hükümet siyasi olarak ta AB ve özellikle ABD ‘nin kayığına binmiş gözükmektedir. Irakta, Libya’da; Mısır'da ve Suriye’de izlediği politikalarla BOP Eş başkanı olarak Müslümanı Müslümana kırdırmakta hatta Suriye’de Irak’ta olduğu gibi Müslüman ülkelere yabancı güçleri davet ederek daha fazla göz yaşına sebebiyet verecek bir savaş çığırtkanlığı yapmaktadır.

Dini ritüelleri ön plana çıkararak halkın oyunu almış ve iktidar olmuş bir partinin bu konudaki söylemleri ile taban tabana zıt hareket ettiği artık Milletimizin gözünden kaçmamaktadır.

 

Değerli Basın Mensupları;

Soruyorum size bizim İran’la Irak’la , Suriye ile ve Mısır’la ne alıp veremediğimiz var? Oralara demokrasi getireceğiz diyenlerin özellikle de sayın Başbakanın kendi demokrasi anlayışını sorgulaması gerektiğini düşünüyoruz.

Geçmişinde “hem laik hem Müslüman olunmaz” diyen ve ülkenin yüzde ellisini vatandaşı saymayan birinin başka ülkelere demokrasi ihraç etmeye çalışması abesle iştigaldir.Bu Ortadoğu coğrafyasında batının çıkarları için onlarla işbirliği yaparak hatta daha ileri söylemlerle Ortadoğuyu dizayn etmeye çalışmak Türkiye’nin çıkarları açısından maalesef çok tehlikeli ve hatalıdır.

Ortadoğu ülkeleri ile iyi geçinerek bu bölgedeki kaynakları ortak çıkarlar doğrultusunda kullanmak varken AB ve ABD’ye bu kaynakları peşkeş çekmek kimin çıkarınadır?

Bizi Ortadoğu da bir bataklığa çekmek isteyenler kendi çıkarlarını hayata geçirmek istemektedirler. Öyle ise biz kime hizmet ediyoruz? Bunun da takdirini vatandaşlarımıza bırakmak istiyorum.

Değerli Basın Mensupları;

Hükümet bu gün ekonomide de üretime dayanmayan gerçekçi olmayan sanal politikalarla sıcak para politikalarına dayalı kırılgan bir politika izlemektedir.Kalkınma hedefleri tutturulamamakta Merkez Bankasının müdahalelerine rağmen dövizdeki tırmanış sürmektedir.Ticaret Bakanı sayın Zafer Çağlayan ise Merkez Bankasının dövize müdahalesine karşı çıkmakta Türk Milletinin daha fazla fakirleşmesini istemektedir.

Bu yaşadığımız sıkıntılı hayatı bile bize reva görmemektedir.Evet dış ticaret dengesi ülke lehine ne kadar değişim gösterse o kadar iyidir.Ancak bu halkı fakirleştirerek değil halkın ekonomisini de düşünerek yapılmalıdır.

Bu hükümet bütçe açıklarını ve dış ticaretteki dengesizlikleri hep halkın sırtına yükleyerek düzlüğe çıkmaya çalışmaktadır.Ekonomiyi kayıt altına alarak vergi gelirlerini artırmak ve bu konuda çaba sarf etmek yerine dolaylı vergileri artırarak Ankara’da oturduğu yerden kolay yolu seçmektedir.Dolaylı vergilerin hiçbir şekilde izah edilebilir mantığı yoktur.Az kazanandan da aynı çok kazanandan da aynı oranda vergi alınmaktadır.Bu ise bir haksızlıktır.

Dolaylı vergiler sayesinde Dünya da en pahalı akaryakıtı kullanan ülkeyiz.Üreticimiz bu yüksek mali girdilerle elde ettiği ürünü satamamakta bu yüksek girdiler nedeni ile dünya ile rekabet edememektedir.Asıl olan üreticimizin dünya ile rekabet edebilir bir fiyat-kalite politikaları ile ayakta kalması mümkün olacaktır.

2002 yılında hane halkı borcunun GSYH ‘ya oranı %2 iken 2012 yılı sonunda %18 olmuştur.Bunun yanı sıra 2012 yılı sonu itibarı ile hane halkının 275 Milyar TL.lik tüketici kredisi ve kredi kartı borcu vardır.Hane halkı artık borcunu borçla kapatmaktadır.Batık kredi tutarı 10 milyar TL. kara listeye alınmış borçlu sayısı 2,5 milyonu bulmuştur.Bu durum gelecek dönem için bize göre endişe yaratmaktadır.Bir ülkede ki tasarruf eğilimi söz konusu ülkede ne oranda yatırım yapılabileceği ne oranda dış tasarruf kullanılabileceği ve dolayısı ile cari işlemler dengesinin ne yönde gelişeceği konularında belirleyici olmaktadır.

Türkiye’de son on yıldır belirgin olarak düşüş gösteren yurt içi tasarruf oranı benzer ekonomik göstergelere sahip ülkelerin yurt içi tasarruf oranlarının altına düşmüştür.2012 yılında yurt içi tasarruf oranı %14.3 tür.2013 Haziran ay’ında yıllık TÜFE artışı %8.30 ile son dokuz ay’ın en yüksek düzeyine ulaşmıştır.ÜFE ise %5.23 olarak gerçekleşmiştir.Ülkemizde işsizlik hala bir sorun olarak devam etmektedir.TÜİK verilerine göre 15-24 arası işsizlik oranı %17.5 tur.Genel işsizlik oranı ise %10.1 dir.Türk ekonomisinin istihdam yaratamaması ve iş gücüne katılımın yetersiz olması işsiz sayısının ve işsizlik oranının yüksek olmasının başlıca nedenleridir.

Ülkemizde kayıt dışı istihdam %40’ lara varmıştır.bunla mutlaka mücadele edilmelidir.Türk Lirası haziran sonunda Mart sonuna oranla %6.5 değer kaybetmiştir.Türk Ekonomisinin çarkı her ay 5 Milyar dolar dolayında dış kaynağın ülkeye girmesi sayesinde dönmektedir ve her ay ekonomimiz 5 Milyar Dolar cari açık (döviz açığı) vermektedir.

Borçlanma: Uluslararası Para Fonu IMF’ye borcu kapatmakla övünen AKP dış borçta cumhuriyet tarihimizde kırılan rekoru gizlemektedir.Biraz ekonomiden anlayanlar ülkenin çok ağır borçluluk ilişkisi içinde olduğunu çok rahat görebilmektedirler.

2002 de 129.6 Milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu 2013 yılı ilk çeyreği itibarı ile 349 Milyar 895 milyon dolara yükselmiştir.

Kamunun 2002 yılında 155.2 milyar TL olan iç borç stoku 2012 yılı sonunda 408.3 milyar TL.ye ardından 2013 yılı ilk çeyreğinde de 415.1 milyar TL.ye yükselmiştir.

Merkezi Yönetim brüt borç stoku 30 Haziran 2013 tarihi itibarı ile 552.1 milyar TL.ye yükselmiştir.2013 yılı birinci çeyreği itibarı ile kamunun toplam 569 milyar TL iç ve dış borç stoku bulunmaktadır.

Bu özel sektörün 240 Milyar dolarlık dış borcu ile düşünüldüğünde Türkiye’nin toplam borç yükü 1 trilyon TL.yi aşmış durumdadır.Tüketici kredileri ve kredi kartları ile yapılan borçlanma 2002-2012 döneminde 43 kat büyüyerek 6.4 milyar liradan 278 Milyar TL.yi aşmış durumdadır.Türkiye en yüksek dış borçlanmasını son on yılda gerçekleşmiştir.Türkiye sadece IMF’e borçlanmamaktadır.Doğrudan doğruya piyasalardan yaptığı borçlanmalar Milletimizden kaçırılmak istenmekte ve gerçekler saklanmaya çalışılmaktadır. Önemli olan borç miktarı değil önemli olanın dış borcun gayri safi milli hasılaya oranı diyenler içinde bu oranın da artmakta olduğu gerçeği ortadadır.

2003 yılında toplam dış borç stokunun GSYİH’ya oranı %47.3 iken , 2013 yılı birinci çeyrek itibarı ile bu oran %43.15’e gerilemiştir.Diğer yandan Merkez Bankasının toplam dış borçları içerisindeki kısa vadeli dış borçlarının toplam dış borca oranı 2002 yılında %8 seviyesinde iken 2013 Mart ay’ında %15 seviyesine yükselmiştir.

Ülkemizin kısa vadeli dış borçlarının toplam dış borca oranı 2002 yılında %13 iken 2013 Mart ay’ı itibarı ile %33 e yükselmiştir.

Kısa vadeli borçların bu denli artması hem döviz kuru riskinin yukarı doğru artmasına sebep olmakta hem de sıcak paraya dayalı bir borçlanma döngüsü yaratmaktadır.Bir yandan dış ticaretteki açık rakamları diğer yandan kısa vadeli borçların artması Türkiye’yi dışarıdaki dalgalanmalara karşı korumasız bırakmaktadır.

Tüketici kredileri ve kredi kartı borçlanmalarındaki durum da hiç iç açıcı değildir.Bu güne kadar tüketici kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 1.027.118, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 1.437.499’ a ulaşmıştır.Tüketici kredisi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin toplam sayısı ise 2.464.617 kişiye ulaşmıştır.(Mayıs 2013 sonu rakamları)

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre Mart 2013 sonu itibarı ile tüketicilerin bankalara olan toplam borcu 280.1 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Özellikle vatandaşlarımız bu borçlarını yeni tüketici borçları ve kredi kartları üzerinden borcu borçla ödeyerek döndürmeye çalıştığı görülmektedir. Bu da bize bu konudaki vahametin boyutunu göstermektedir.Hane halkı borcu da son on yıllık dönemde katlanarak artmıştır.AKP yüksek faiz düşük kur politikasını dünyadaki en yüksek faizi vererek uygulamış rantiyecileri ve bankaları ihya etmiştir. Vatandaşı ise tüketici kredisi ve kredi kartlarına mahkum bırakmıştır. Son on yıllık dönemde ailelerin borç yükü katlanarak artmıştır.

Gelir dağılımı açısından da Türkiye OECD’nin raporuna göre Çin,Meksika ve Türkiye gelir dağılımı eşitsizliği konusunda da en önde gelen ülkeler sıralamasında 3. Sırada yer alarak gelir dağılımı uçurumunun en derin olduğu ülkeler konumundadır.

On yıldır lafta kalan yaratıldığı iddia edilen ekonomik mucizenin esasen anlatıldığı gibi olmadığı OECD raporunda net olarak ortaya konulmaktadır.

Diğer yandan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yapmış olduğu bir araştırma Şubat 2013 te internette yayınlanması ile beraber Türkiye’de gelir dağılımının içler acısı durumunu ortaya koymuştur.Araştırmanın detaylarına girmeden Türkiye ‘de hanelerin %60.2 nin ayda 1.200TL ve altında bir gelirle hayat kalmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir. Son on yıldır Türkiye’de yabancı sermayeyi cezp etmek için kurulan ithalat ve finans odaklı ekonomik büyümeden gerçek anlamda yararlanan ve zenginleşen nüfusun en zengin %5 ten daha küçük bir kesimidir.Nüfusun %99.5 nin toplam birikimleri bu en zengin binde beşin mevduatlarının yarısı kadar etmezken iktidar hala kişi başına geliri on bin dolara çıkarmakla övüne bilmektedir.

Türkiye’de esnafın ve sanatkarımızın ve kobilerin durumu Türkiye’nin sosyo ekonomik ve demografik yapısı açısından son derece önemli olan esnaf ve sanatkarlarımız son on yıldır zor günler geçirmektedir.İktidarın yabancı ve yerli büyük sermayeye yönelik esnaf ve sanatkarımızı bitik düşüren politikaları sonucu bu kesimde de ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu on yıllık dönemde bir milyonu aşkın esnaf ve sanatkarımız ağır mali yükler büyük sermayenin oluşturduğu plansız ve programsız artan büyük mağazalar ve alış-veriş merkezleri ile rekabet edemeyerek faaliyetlerine sicilden kaydını sildirerek son verdiğini gözlemlemekteyiz.

Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği kanun teklifleri iktidar Millet Vekillerinin sayısal çoğunlu ile ret edildiğini bilgilerinize sunmak isterim.2 Milyona yaklaşan esnaf ve sanatkar hala finans kaynaklarına ulaşmakta sorun yaşamaktadırlar.Ekonomimizde önemli bir paya sahip olan KOBİ ler başarısız yönetim, daralan piyasa ve rekabet eşitiszliği gibi nedenlerle zorluklar yaşamakta ve banka kredi borçlarını ödemekte güçlük çekmektedirler.Her konuda olduğu gibi protestolu senet konusun da da artış gözlenmekte 2002 ‘ de 498 bin olan protestolu senet sayısının 2012 yılında 1.074’ de ulaştığını görmekteyiz.2013 yılının ilk beş ayında protestolu senet sayısı 441 bin 931 adede, protestolu senet tutarının 3 Milyar 10 milyon TL.ye ulaşmış durumdadır.

Merkez Bankasının takip ettiği karşılıksız çekler 2013 yılının ilk altı ayında 421 bin 408 adet olarak gerçekleşmiştir.İcra iflas olayları da 2002-2013 yılları arasında rekor seviyede artmış bu artan icra iflas olaylarından dolayı AKP tarafından 127 tane daha İcra-İflas dairesi açılmıştır.2002 yılında 3.9 milyon olan icra iflas dosyası sayısı içinde bulunduğumuz yıl 20 milyon 772 adete çıkmıştır.

ÖZELLEŞTİRME:

İktidar ülkemizin varlıklarını yok pahasına satmaya devam etmektedir.Özelleştirme yasası hepimizin bildiği gibi 1987 de rahmetli Özal tarafından çıkarılmıştır.1987-2002 yılları arasında özelleştirme geliri 8 milyar dolar iken 2002-2013 yılları arasındaki özelleştirme geliri ise 50 milyar dolara yaklaşmıştır. Ayrıca hükümet elektrik santrallerinin özelleştirilmesinden 40 milyar dolar gelir elde etmeyi hedeflemektedir. Bu yılın bu güne kadar ki özelleştirme geliri 13 milyar dolar civarındadır. Ülkeyi inşa ettik yollar yaptık diyenler bu gelirlerin hesabını vatandaşa vermelidirler. Bu özelleştirme gelirleri iktidar tarafından çarçur edilmiş adeta bir miras yedi mantığı ile yandaşa peşkeş çekilerek hesapsızca harcanmıştır. Ülkemizde bunlar olurken işsizlik artmış ve gelir dağılımı bozulmuştur. Ülkemizde iş arama kanallarını kullanmayanlar hesaba katıldığında işsizlik oranı %9.3 değil %15.3 tür. İşsiz sayısı da 2 milyon 641 bin değil 4 milyon 625 bindir. Ayrıca bu hükümetin ihanete varan yaklaşımı sonucu bir terör örgütü ile onun cezası hukuken kesilmiş elebaşısı ile pazarlık eden ve terörü böyle bitireceğini düşünen tek hükümet olarak ta tarihe geçecektir..Türkiye Cumhuriyeti Devleti terör örgütüne diz çöktürülmüştür. Gel ne istiyorsan al fakat şu terörü bırak ben seninle baş edemiyorum denilmiştir. Artık inisiyatif terör örgütünün elindedir. Dünya da terörle mücadelede bunun eşi ve benzeri yoktur. Dünya da terör örgütleri önce dağıtılmışlar sonra etkisiz hale getirilerek teslim alınmışlardır. Ayrıca bu dönemde ülke bütünlüğü tartışmaya açılmış ülkenin sınırları bayrağı ve dili üzerinde bir takım emellerle ülkemizin genleri ile oynanmak istenmiştir.

SAĞLIK POLİTİKALARI:

Ayrıca ülkede son on yıldır uygulanan sağlık politikaları siyasi olarak oya tahvil ve popülizm yüzünden gelinen noktada ülkedeki bir hizmet sunumu yerine niceliğe önem veren hastaların her gün hastane hastane dolaştığı ancak netice allamadığı bu gün gelinen noktada bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.Sağlık hizmetlerinde asıl olan nitelikli hizmettir. Günde 100-150 hastaya bakan ayrıca ameliyat ve vizite yapan bir hekimin nitelikli hizmet vermesi maalesef mümkün değildir. Bu gün hastalar müracaat etmesi gereken yönlendirilmiş bölümlere değil elindeki T.C. numarası ile istediği doktora giden hasta esas gitmesi gereken doktora muayene oluncaya kadar birkaç doktora boşuna müracaat ederek hem hekimin zamanından çalmakta hem mali yönden sosyal güvenlik kurumuna gereksiz mali yükler getirmekte hemde hastalığın tedavisi gecikmektedir. Çünkü sistem hastaya diyor ki hiçbir elemeye ve yönlendirmeye tabi tutulmadan fırsatını bulduğun doktora muayene ol hem de bu popülizimle siyasi olarak kanalize ol. Artık sağlık hizmeti de hak getire. Önemli olan senin tatmin olman ve siyaseten kanalize olman denmektedir. Ayrıca sağlık hizmetlerindeki bu performans yasası ile hastane çalışanlarına özlük haklarına yansımayan hastaneden hastaneye farklık gösteren ek ödeme yapılması bir garabet haline gelmiştir. Hekim hekime, hastane hastaneye düşman olmuştur. Hastalar hastaneler de problemleri ile ilişkilendirilerek değil performans değerlendirilmesi çerçevesinde muayene edilmektedirler. Sistem bunu hekime dayatmaktadır. Hekim hekimdir ancak her şeyden önce de insandır. Çoluk-çocuğu vardır geçim derdi vardır.Bunların hiç birini gözetmeyen bu sistem iflas etmiştir. Hastanelerde performans sitemi olmalı ancak hastane çalışanlarının özellikle de hekimlerin maaşlarının önemli bir kısmı özlük haklarına da yansıyan bir ücret olmalı.

Hekimler ve hastane çalışanları öz güven içinde çalışmalı bu ay ne kadar döner sermaye alacağım,aldığım evin ya da arabanın taksitini ödeyebilecek miyim kaygısından uzak olmalıdır. Hekimler bu performans yasası nedeni İle geleceğe ait uzun vadeli planlar yapamamakta, tatile bile çıkamamakta dırlar. Ancak netice itibarı ile sistemin kurbanları yine hastalardır. Gereksiz ilaç kullanımı ve uzun süren tedaviler hem hastaya hem de ekonomiye zarar vermektedir. Bu kesinlikle sürdürülebilir bir sistem değildir. Türkiye de sağlık hizmeti sunumu mantığının mutlaka değişmesi gerekmektedir.

Değerli Basın Mensupları;

Bu bölümde sizinle Samsun’umuzun siyasi yapısını ve ekonomik göstergelerini paylaşmak istiyorum. Hepinizin bildiği gibi Samsun’un ekonomisi daha çok tarıma dayalıdır. Sanayi,hayvancılık ve turizm de önemli yer işgal etmektedir. Bafra ve Çarşamba ovası gibi iki önemli ovası bulunan Samsun’da tarım hükümetin uyguladığı politikalar nedeni ile maalesef istenilen seviyede değildir. Tarımda girdi maliyetlerinin (mazot,gübre,ilaç) yüksek olması yanlış ve yetersiz destek politikaları neticesinde dünya ile rekabet edebilmek imkansız hale gelmiş sadece iç piyasaya yönelik üretim ise yapılan ithalatlarla baltalanmış, çiftçi adeta üretmekten vaz geçirilmiştir. Hayvancılık ta aynı sebeplerden dolayı geriye gitmektedir. Asıl olan tarım ve hayvancılıkta dış piyasalar la rekabet edilebilir bir fiyat-kalite politikası izlenmesine bağlıdır. Samsun’da tarım ve hayvancılığın ayağa kalkması ve tarım ve hayvancılığa bağlı tarımsal sanayinin ve entegre tesislerin kurulması gerekmektedir. Bunun için iyi bir planlama ile birlikte tarımsal desteklerin artırılması gerekir. Karadeniz’in önemli bir kavşağında bulunan kara,deniz , hava ve demir yolu ile Karadeniz’i Anadolu’ya ve dış ülkelere bağlayan ve bu konuda da önemli imkanlara sahip olan Samsun maalesef sanayi de de istenilen noktada değildir. Samsun yıllar boyu hep iktidar partilerine oy vermiş ancak merkezi hükümetler tarafından da yeterli desteği bulamamıştır.Bu konuda Samsun Millet Vekilleri Samsun’un hakkını koruyamamışlardır.

Çevre illere göre yetersiz teşvik alan Samsun’un sanayisi başka illere kaymış ve Samsun’umuz maalesef sanayi de de istenilen seviyeye gelememiştir. Turizm alanında yaz ve kış turizmine oldukça açık olan Samsun’un bu değerleri de istifadeye sunulamamıştır. Bildiğimiz kadarı ile sayın Valimizin gayretleri ile Samsun’da turizm ve tarım master plan çalışmaları yeni başlatılmıştır. Samsun’un ithalat-ihracat oranları komşu illere ve Türkiye oranlarına göre daha düşük , işsizlik yüksektir. Samsun son yıllarda göç veren bir şehir haline gelmiştir.

Değerli Basın Mensupları;

Biraz uzun mu tuttum bilmiyorum ama sorunlar bu kadar çok olunca da kısa kesmek mümkün olmadı. Esasen size bu gün burada iyi şeyler söylemek isterdim. Buda mümkün olmadığı için biraz içinizi kararttım her halde . Bu gerçekleri kamuoyunun bilmesi lazım diye düşünüyorum. Sizin aracılığınızla da bunları kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Ülkelerin kaderinde iktidarlar kadar onlara oy verenlerinde sorumluluğu olduğu düşüncesindeyim. O bakımdan yukarıdaki eleştirilerimiz her ne kadar siyasi argümanlar içerse de daha çok resmi bilgiler ve reel politikalar üzerine olmuştur. Bu konuları kamuoyu ile paylaşmada önemli bir görevi yerine getiren siz değerli medya mensuplarına teşekkür ediyorum.


Cemalettin ŞİMŞEK

MHP Samsun illetvekili

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.