Dediklerimizden ve diyeceklerimizden sorumluyuz. Hiç inkâr etmiyorum. Dediklerimizi de diyeceklerimizi de hiç öyle sağa sola kıvırtmadan demeliyiz. Bu duruş benim için çok kıymetlidir. Yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Hesaba çekilmek deyince ürkmeyelim. “Ölmeden önce ölmek” hesaba çekilmek değil midir? Aslında ne de güzeldir yaptıklarımızla yüzleşmek; yapamadıklarımızı da yapmak için gayret göstermek. Hesaba çekilmek deyince panikliyoruz, sanki suçluyuz. Hayır, öyle değil!
Yaşadıklarımız bizim gölgemizdir. Aynı zamanda bu hayat bizim için aynadır. Bizler her sabah aynaya bakmaktan bıkmayanlardanız. Yaşamaya devam ediyoruz ve her an çok güzel bir tecrübeler kazanıyoruz! Dün neresindeysek sokağın yine aynı yerinde öylece duruyoruz. Dün hangi evindeysek mahallemizin yine aynı evimizdeyiz. Dün hangi rüzgârında tatlı tebessümlerinde mutlu olmuşsak baharın, sonbaharında da aynı rüzgârındayız. Terk etmeyeceğiz!
Zirvelerde rüzgâr sert esiyor, biliyoruz. Bu cümlem ironi olarak burada böyle kalsın. Biz sert rüzgârlara dahi kollarımızı severek açmasını da biliyoruz! Sevmek elbette bir hastalık. Gülü sevdik, dikenine razıyız. Güneşli günler olduğu kadar fırtınalı sahiller de olacaktır. Çocuklarını elinden tutup da gezdiren babalarız biz. Çocuklarımızı gezdirirken belediyelerin yaptığı parkları değil, anlatılacak hikâyeleri tercih ediyoruz. Tercih etmek demek kayıtsız şartsız sevmektir. Biz seviyoruz ve şifa da aramıyoruz!
Ancak bizim hikâyelerimiz acıklıdır. Adile Naşit gibi hüngür hüngür ağlatır, Münir Özkul gibi hüzünlendirir, Türkân Şoray gibi ayrılık kokar. Bizim hikâyelerimiz uzun hikâyelerdir, sonu gelemeyebilir, nerede biteceği belli olmayabilir, kulakta ezanla başlar, camide sela okununca biter. Bizim hikâyemiz bazen de acayip tatlıdır. İşte o zaman birden çoğalırız biz! Sonra bir şey olur bir bakarsın yine “sen, ben, o” kalmış, diğer zamirler gitmiş. Bizim hikâyelerimizin en tatlı yerinde oyuna dâhil olanlar bilmeliler ki istedikleri an oyundan çıkabilirler, izin istemelerine lüzum yoktur. Zira çoğu oyuncu oyunun ortasında maçı yarıda bırakıp rakip takıma transfer olmuştur mesela. Maalesef hayatın özeti budur.
Biz mi? Duruma göre mahallemizin bakkalını değiştiremeyiz. Mahallemizin fırıncısı işçilerimiz gibi ekmek kokar, manavımız da bizim gibi toprak kokar, çaycımız bizim gibi memleket kokar. Çünkü biz “yaşasın oportünizm” diyenlerden değiliz!
Mehmet Toker 5 Yıl Önce
Aziz dostum, güzel insan, değerli kardeşim... Yazınız için teşekkür ediyorum, elinize emeğinize sağlık.... Güzel bir ironi olmuş...
Fatih TEZCE 5 Yıl Önce
EyvAllah aziz dostum.Teşekkür ederim.