İkibiniki yılında iki yaşındaydınız, çok hızlı değişim oldu bebektiniz fark etmediniz, eskiyi hatırlamıyorsunuz, zaten sizin “eski” diyeceğiniz günleriniz de elbiseleriniz de olmadı, gaz yağı kuyruğunda annenizle; ikramiye verilme ihtimaline binaen babanızla maaş kuyruğunda hiç beklemediniz, kahve renkli koca gül motifli bej renkli perdeli eviniz de olmadı, dayınızın sağcı amcanızın solcu olup ülkeyi kurtardığı bir kiralık bir evde oturmadınız, polis anonslarıyla sokağa çıkıp siyah önlüklerinizle yürüyerek okula gitmediniz, okul kapısında uzun saçlarınıza makas yemediniz, tek yol şu diye her gün evinizin duvarına yazılan yazıları beyaz badana ile silmediniz, babanız maaşının dörtte birini bu yazıları silmek için boyacıya borçlanmadı, otuzyedi ekran grundig marka siyah beyaz televizyon istiklal marşıyla açılıp istiklal marşıyla kapanırken divanın köşesinde uyuya kalmadınız, yüzde on iki enflasyona kızarken bir gecede yedi bankanın battığı yüzde yüz elli enflasyonu hiç yaşamadınız, Karlo Kotorelli’yi hiç duymadınız, İmefe’yi üniversite hazırlık kursu zannediyorsunuz, Dünya Bankası’nın ikinci eviniz için kredi veren uluslar arası bir banka olduğunu düşünüyorsunuz, Avrupa Birliği deyince aklınıza tatil için Yunan Adaları geliyor, Erasmus projeleriyle gittiğiniz Polonya’nın çok önceden Lehistan ismiyle bize bağlı bir eyalet olduğunu size öğretmediler, tek şeritli yolların otobanlara dönüşmesinin kendiliğinden olduğunu düşünüyorsunuz, uçakla yurt dışına gitmenin artık heyecanınızı bile yaşamıyorsunuz, sayfalarını uçak yaparak yırtıp okul penceresinden sokağa attığınız ücretsiz ders kitapları için para vererek almak için kırtasiyelerde beklemediniz, sizden iki yaş büyük olan ağabeyinizin ayakkabısını bayramda giymediniz, beden eğitimi dersinde küçük kardeşinizle evin tek eşofmanını haftalık olarak ortak kullanmadınız, kırmızı bisan bisikleti almak için tütün satışını beklemediniz, bugün e-devlet üzerinden işlemini hallettiğiniz üniversiteye kayıt olabilmek için o dönemlerde gittiğiniz şehirde iki gün otel parası vermediniz, cep telefonlarınız kontörlü mü hatlı mı olsun diye babanızla fikir alışverişinde bulunmadınız, şimdi akıllı telefonla aldığınız ve hastane randevusunu cep telefonundaki feysbukta zaman geçirerek beklerkenki sıkıntınızı anlayabilmek için sabah beş’te hastanede doktor kapısına isminizi hiç yazmadınız, sevk kâğıdını imzalatmak için kurumun en üst kişisini saatlerce beklemediniz, depremden 3 gün sonra bölgeye giden hükümetin başbakanının siyah Kartal arabasıyla gündem yapmalarını anlamsız bulmadınız, kişisel kavgaları nedeniyle düşen hükümetleri bilmiyorsunuz, petrole batan karabatak hikâyelerini işitmediniz, kırmızı ışıkta durmak mı kelle koltukta çalışmak mı diye düşünecek bir geçmişiniz olmadı, kahrolsun bazı şeyler diye tivit attığınız sıtarbuksun kahvesinin niçin pahalı olduğunu hiç irdelemediniz, nayk marka ayakkabıyla Amerika’ya lanet okurken 7 Haziran seçimi akşamı gogılda en çok aranan kelimenin koalisyon olduğunu üç sene gibi kısa bir süre olmasına rağmen çoktan unuttunuz, başörtünüzle konserden gelirken İstanbul Üniversitesi’nde başörtüsünüz zorla açtırmak için kurulan ikna odalarında yaşanan dramı hiç yaşamadınız, sadece siyasi duruş ve inancınızdan dolayı Kur’an-ı Kerim dersinde öğrencilerin başını açtırmadığınız için ceza yemediniz, Ramazan ayında devlet dairesinde karşınızdakinin içtiği sigara dumanına maruz kalmadınız, ağaçları bahane edip her şeyi yakıp yıkarken o dönem eğitim hakkını almak için yapılan eylemlerde sadece bağırdığınız için işinizden atılmadınız, üniversite harç zammını protesto ediyorsunuz fakat o dönemlerde böyle bir paranın herkese verilmediğini bile bilmiyorsunuz, iyi de bunlar zaten devletin görevi diyorlar biliyoruz; fakat o dönem bu görevleri kimsenin neden yapmadığını hiçbirimize de sorgulatmadılar!
Diyeceklerim bu kadar…