Çaya evvelden beri muhabbetimiz vardır. Biz millet olarak yemekten önce ve sonra, yorulduktan sonra, uyumadan önce, uyandıktan sonraki içeceğimiz çaydır. Bir kaç dost bir araya gelince ilk akla gelendir çay. Bir dostu yolcu ettikten sonra teselli bulduğumuzdur çay. Vaktiyle çayla ilgili bir şiir de yazmıştım. Hatırlıyorum. Çay sıcaklıktır.
Şubat ise soğuktur. Hem ay olarak soğuktur hem ismini duyar duymaz insanlara bir üşüme gelir. Çay ve Şubatı nasıl yanyana getirdiğime gelince o mevzu bir gece çay ocağında oluştu.
Toplum olarak duyarlılığımızın arttığına inanıyorum. Bundan 20 sene evvel bu kadar duyarlı değildik. Nesnel yargı gibi durmuyor bu cümle. Her alandaki meselelere ilgimiz kendimizi geliştirmekle ilgili biraz. Sokak hayvanlarının aşılanmasından tutun da yeşili korumak için yapılan etkinlikler hafızlarımıza kazınıyor.
Şöyle bir itiraz gelebilir peşinen kabul ederim: artan duyarlılığı alanda neden göremiyoruz? Bu itiraz da itiraza verilen cevap da meselelere olan ilginin artmasından değil midir?
Ortaokulda öğrenciyken Grek Medeniyetiyle ilgili yıllık ödevi yapmak için günlerce halk kütüphanesinde kitap karıştırmıştım. Şimdi artık her şey bir gogıl kadar yakın. Aradığımız her şeyi sanal âlemde bulabiliyoruz. Bu “buluşlar” işimizi o kadar kolaylaştırdı ki duyarlılığın artmasına teknoloji, istemeden de olsa farkına varmadan katkı sağladı.
Nerden geldik nereye gidiyoruz, sorusunu kaç defa soracağız kaç defa daha irdeleyeceğiz, bilmiyoruz. Bu mevzuu can sıkıldıkça kaşınan ve kabuk bağlamış bir yarayı kanatma amaçlı değildir. Kendimizi geliştirmedikçe kabuk bağlamış yaralarımızı kanatmak için ellerini ovuşturanların hep tepemizde dikildiğini göreceğiz. Faydalı bilgilerle ceplerimizi doldurmadıkça cebimize giren paranın bir önemi yoktur. İyiye daha iyiye bakmadıkça gözlerimizin ufuk çizgilerine bakmasının bir önemi yoktur.
1997’de Üniversite öğrencisiydim. Eli kalem tutan herkes gibi ben de elimde tuttuğum kalemle hasbelkader bir şeyler yapmaya çalıştım. Bugün geriye dönüp baktığımda - Şubat 1997’de keskinlikte hayal dahi edemeyeceğim-toplumsal uzlaşma ve halkın isteklerinin karşılık gördüğü bir durum var. Elbette bu benim için sevindirici. Ancak ben yalnız (yani tek başına) sevinmek istemiyorum. Bu nedenle çocuklarıma ve çevreme elimden kalemimden ve dilimden döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. Anlatmaya çalışmak, yaşamakla olur.
Üzücü kısmı ise şudur: Bugün lise-üniversite öğrencileri 28 Şubat’ı takvimlerden bir yaprak zannediyor. Anlatıyorsun inanmıyor. Hocam bu kadar abartma diyen bir sürü öğrencim oldu. Tivıtır cemaati olarak oturup yazmak ne kolay. Gençlerimizin rahatlığı umarım daim olur. Biz bugünler için zaten o günlerde beraber ıslandık yağan yağmurda.
Her mutluluğu gogılda arayıp da bulan yeni nesil, bir arşiv taraması yaparak o günlere de duyarlılığını arttırabilse. Sosyal medyayı sadece kişisel gelişimi için değil, toplumsal bilinçlenme açısından da kullanabilse. Ne güzel olur.
Kimsenin parasını, yaptığı işi, nerede görev yaptığını asla umursamadım. Umursadığım şudur: Bir erkek (bu erkek bir çocuk bile olsa) geçiyor diye ta yolun başında bekleyen Anadolu kadınından bugün nasıl oldu da en özelini instagrama yükleyerek para kazanan ve bunu da marifetmiş gibi savunan avrupalı kadına evrildi bu insanlar?
“Biz gereksiz yere abarttık” diyor ve sizlerden özür diliyoruz!
r.demir 5 Yıl Önce
bravo hocam
Fatih 5 Yıl Önce
EyvAllah.Çok teşekkür ederim.