Gündelik hayatın koşturmacası devam ederken hiç beklemediğimiz bir anda, aniden karşımıza sürprizler çıkabiliyor. Bu sürprizler kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor, kimi zaman da şaşırtıyor insanı. Yaşıyorsak sürprizlere hazırlıklı olacağız. Bu, hayatın değişmez kanunu. Hayatın yazı var, kışı var, acısı var, neşesi var. Bunların hepsi bizim için. Rabbim bunaltmasın, hakkımızda hayırlı olanı nasip etsin.
.
Bazen çevremizde çok büyük acılara maruz kalan dostlarımız oluyor. Onların acılarından haliyle biz de derin üzüntü duyuyoruz. Şunu düşünmeden edemiyoruz: İnsan bu denli büyük acılara nasıl tahammül eder? Yüce Mevla, insanı öyle mükemmel bir kıvamda (ahsen-i takvim) yaratmış ki, çekilemez denilen çileleri çekiyor, dayanılamaz denilen acılara katlanıyor. Allah (c.c), dağına göre kar veriyor demek ki. Yoksa çekilir mi bu dünyanın yükü, kahrı?
Hayata olumlu bakış açısıyla bakmayı öğrenmek gerek. Olumlu düşünme sayesinde birçok badireyi zarar, ziyan görmeden atlatabiliriz. “Hoştur bana senden gelen/Ya gonca gül yahut diken.” deyip Allah’a (c.c.) teslim olmak, O’nun takdirine boyun eğmek, sabrı sıkıntılarımızın ilacı bilmek zorlu hayat koşusunda tek çıkar yol.
.
Kimimiz zenginlikle, kimimiz fakirlikle, kimimiz gülerek, kimimiz de ağlayarak hayat sınavına tabi tutuluyoruz. Burada esas nokta hayatı paylaşmak, birlikte yaşamayı bilmek, hayat sınavında birbirimizin yanında olmak! Bunu becerebilmek için de önce kardeşlik hukukuna riayet etmemiz gerek.
.
Hayat, yaşayarak düşe kalka öğrendiğimiz ve olgunlaştığımız bir süreç. Bebekliğimizden şu vaktimize kadar bir yavru serçenin uçmayı öğrenmesi gibi, biz de hayatta birçok şeyi yaşayarak öğreniyoruz. İyiyi, kötüyü, güçlüyü, zayıfı, sevabı, günahı, pişmanlığı, tövbeyi hepsinin ne olduğunu yaşarken öğreniyoruz. Hayat boyu öğrenme süreci içerisinde çevremizden etkilendiğimiz gibi, biz de aynı şekilde çevremizi etkiliyoruz. Bize verilen akıl ve fikir nimetini kullanarak yapıyoruz bütün bunları. Bunun için tefekkür ibadet sayılıyor bizim inancımızda. Yerlerin, göklerin, insanların, hayvanların, bitkilerin kısacası canlı cansız bütün varlıkların yaratılışı üzerinde düşünmek ve bunlardaki hikmeti kavramak bize kutsal kitabımız Kur’an’ın emri.
.
Dar ve sıkıntılı zamanlardaki isyankâr tavrımız bizden birçok şeyi alıp götürüyor. Ruh dünyamızda telafisi zor derin yıkıntılara sebep oluyor. Onun için zorluklar karşısında sabretmeyi becerebilmemiz gerekiyor. Zorluklar karşısında sabretmek, demire su vermek gibi bizim kişiliğimizi olgunlaştırır, kuvvetlendirir. Bunu yapabilmek de her kişinin değil, er kişinin kârı tabi.
.
Ne zenginlikle yaşamayı, ne de fakirlikle yaşamayı biliyoruz. Şükür, sabır, kanaat bizde sıfır! Sabreden fakirin ecrinin, şükreden zenginden daha fazla olduğunu ah bir kavrayabilsek işin rengi değişecek! Zenginlikte şükür, zenginliğini muhtaçlarla paylaşmaktır. Zenginlik de sınav, fakirlik de sınav aslında. Bu sınavın anahtar kelimesi de paylaşabilmek. Paylaşmayı bilenler sınavı başarıyla geçmiş oluyor.
.
Günümüz insanı hep bedensel rahatsızlıklarının farkında. Şu et parçasına gösterdiğimiz özen kadar ruh sağlığımıza, gönlümüze özen göstermiyoruz. Bu bizim acı gerçeğimiz maalesef. Bunu bir kenara not edelim: Gönül sağlığı…
.
Aman yaşlanmayalım, aman cildimiz kırışmasın gibi endişeler modern çağın insanındaki en büyük kaygı. Yaşlanmayalım, cildimiz kırışmasın… Eee nasıl olacak bu? Bunlar da hayatın bir gerçeği değil mi? Yaşlanmayan insan var mı? Vakti, saati dolduğunda ölmeyen birisini gösterebilir misiniz? Hayatın değişmez gerçeklerine meydan okumak mümkün mü? Modern insan muvazenesini iyice kaybetti. Böyle saçmalık olur mu?
.
Bazen, benim hayat felsefem şu, diye başlayan cümleler kurarız ve peşinden prensiplerimizi sıralarız. Evet, insanın bir hayat felsefesi olması gerekir. Niçin varız bu dünyada? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Nasıl ve neye göre bu hayatı yaşıyoruz? Bütün bu soruların cevabı bizim hayat felsefemizi oluşturuyor aslında. Gerçi modern çağ ile birlikte felsefeyi pek sevemez oldu insanoğlu. Hız ve haz çağında maalesef kimse düşünmeye vakit ayırmıyor. Oysaki düşünce, insanın onurudur. Hız ve haz çağı üzülerek söylemeliyim ki, insanın onurunu yok etmeyi hedeflemiştir. Düşünme zahmetine girme, biz senin yerine düşünürüz, demiştir bu çağın tasarımını yapan Modern Batı zihniyeti. Gel sürüye katıl demektir bu aynı zamanda. Modernlik böyle bir şey işte!
.
Hayatın anlamını kavrayabilmemiz için bir kere şekle ve surete (görüntü) takılmadan gönül gözüyle Hak ve hakikati bulmamız gerekiyor. Suret hiçbir zaman ölçü olamaz. Suret ve şekil hakikati perdeleyebilir. "Eğer insan suretle insan olsaydı Ahmed' ile Ebû Cehil müsâvî (denk) olurdu." der Mevlana ve şöyle devam eder: "Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül semasında yüzlerce güneş görür. Fakat parmaklarınla gözlerini kapat; bir şey görebilir misin? İnsaf et. Sen görmüyorsun diye dünya yok değildir. Kusur ancak şom nefsin parmağında, kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör!”
.
Çok eskiden, bir adam hayatın anlamının ne olduğunu merak eder ve bu konuda kafa yorarmış. Adam bunu takıntı haline getirmiş hatta bulduğu hiçbir cevap onu tatmin etmiyormuş. Mutlaka bir cevabı olmalı diye düşünmüş durmuş. Herkese sormaya karar vermiş, bu amaçla gezmediği yer kalmamış. Tam da umudunu yitirmişken yolu yaşlı bir bilgeye düşmüş ve ona hayatın anlamının ne olduğunu sormuş. Yaşlı bilge: “ Sana bunun cevabını söylerim ama önce seni bir imtihan etmem gerek.” demiş. Yaşlı bilge, adamın eline bir çay kaşığı vermiş ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. Ona: “Şimdi çık ve bahçede bir tur dolan, tekrar buraya gel! Sakın ha kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, aman dikkat et! Eğer bir damla eksilirse imtihanı geçemezsin!” Adam, gözü çay kaşığında bahçeyi bir tur dolanıp gelmiş. Yaşlı bilge bakmış: “ Evet, kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?” diye sormuş. Adam şaşırıp kalmış tabi: “İyi de ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki…“ Yaşlı Bilge, adama : “Şimdi tekrar bahçeyi dolaşacaksın kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel!” demiş bu sefer. Adam tekrar bu muhteşem güzellikteki bahçeyi bir tur dolanmış gördüğü güzelliklerden büyülenmiş. Geri dönünce yaşlı bilge, adama bahçenin nasıl olduğunu sormuş. Harika olduğunu, gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış adam. Yaşlı bilge gülümseyerek “Ama kaşıkta hiç zeytinyağı kalmamış! İşte böyle, hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider sen farkına varmazsın ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın akıp giden zamanın anlam kazanır. Hayatının anlamı senin bakış açında gizlidir.”
.
Bazen bizim hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde hayır olabiliyor. Mevlâ en iyisini bilir deyip ona ısmarlamalıyız işlerimizi. Bir işi sebeplere yapıştıktan sonra Allahü Teâlâya havâle etmek, helâl ve faydalı şeyleri kazanmaya çalışıp da bunlara kavuşmayı Allahü Teâlâdan beklemek... Tefviz deniliyor buna. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Tefvizname isimli uzunca bir şiiri vardır. Okumayanlar mutlaka okumalı.
.
Değerli dostlar, Kendinize dikkat edin. Her zaman söylediğimiz gibi, aman gönlünüze iyi bakın! Son olarak, duamız da şu olsun: “Rabbim, sen en iyisini bilirsin, hakkımızda her şeyin hayırlısını nasip et!” Amin.
..
ŞİİR FALINDAN:
Deme şu niçin şöyle,
Yerincedir o öyle,
Bak sonuna, sabreyle.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.
(Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.)