“Sevgi, bir yolculuktur evlat!” demişti, gönlündekilerle yaşayan o ince ruhlu adam. Sıradan bir cümleydi bu başında püfür püfür kavak yelleri esen, pembe hayallere dalmış romantik bir genç için. “Sevgi, bir yolculuktur evlat!” Bu cümlenin mahiyetini kavrayabilmesi için hayata dair birçok şeyi yaşaması, çile çekmesi, adeta feleğin çemberinden geçmesi gerekiyordu.
*
Hayatı sadece yiyip içtikleri, sahip olduğu dünyalık oyuncaklarıyla anlamlandırmaya çalışan bir insan için gönül nedir, duygu ne ifade eder ki? Baksana etrafına farklı olan kaç kişi var? Soran, sorgulayan, arayan kaç kişi?
*
Hepimiz uydum kalabalığa, sıradan bir hayat yaşıyoruz. Sıradan bir hayat ve sıradan işler... Bir düşünsene böyle bir hayatın ne kadar sıkıcı ve bunaltıcı olduğunu…
**
Nefis bir doğa manzarasının karşısındasın. Seyre dalıyorsun, hoşuna gidiyor ve gördüğün o tabloya takılıp kalıyorsun. Ya o nefis ilahi tablonun ötesi? Hoşuna giden bir yemeği iştahla, zevkle yiyorsun. Lezzeti o an için. Bir futbol maçı izliyorsun. Heyecan, keyif… Ya sonra? Dünyaya ait ne varsa hepsi bitip tükeniyor değil mi? Böyleyiz işte; birçok güzelliği yaşıyor, seyrediyor ve tüketiyoruz. Güzelliklerin sırrına vakıf olamadan, güzellikleri bizim için Yaratan’dan bihaber şükürsüzce yaşıyor ve tüketiyoruz nimetleri.
*
Modern insanın iki derdi var: Haz ve tüketim… Sonra mutluluk ve sevgi istiyoruz. Nasıl olacak bu? Sevgiyi de tükettik, esrarına vakıf olamadan… Sevgi sandık bir takım aldatmacaları, perdedeki hayal ve görüntüleri. Sevgi, sadece zevk almak için yaşanıp tüketilen bir nesne olabilir mi? Hep alma ağacının altında büyüyen bir kişi sevgiden ne anlar ki? Oysa sevgi vermek, paylaşmak, fedakârlıkta bulunmaktır. Sevgi dediğimiz şey bizi her gün yenileyen, her dem taze kılan bir nesne olmalı ki, hayatımıza anlam katsın, bizi sıradanlıktan, donukluktan kurtarsın. Bu manada sevgi kıymetli bir mücevhere benzer. “Kıymetli nesnedür aşk!” diyen Türkmen bilgesi Yunus Emre’miz bu mısrayı boşuna söylemedi. İnce ruhlu o adamın söylediği cümleyi unutma: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”
*
Biz sevginin adına vakıfız sadece, tadına değil! Belki de doğru ifadeyle dedikodusundayız sevginin. Kıl ü kâlden (dedikodu) öte geçmiyor davranışlarımız. Öyleyse farklı bir durum var ortada. Modern insan hakiki sevgiyi arzuluyor ve içine düştüğü açmazdan kurtulmak istiyorsa, önce aramalı ve peşine düşmelidir. Her ne kadar her arayan bulamıyor olsa da, gerçekte bulanlar da sadece ve sadece arayanlardır. O halde gayretle, samimiyetle, sabırla, istikamet üzere arayış yolculuğuna devam etmek gerekir. Hem de dünya hayatının ve dünyalıkların bizi yıldırmasına, bizi arayışımızdan vazgeçirmesine izin vermeden... Zira hayat bir arayış çabasıdır. Unutma o cümleyi: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”
*
Gelip geçici bu güzellikler bizi gerçek sevgi ve iç huzuruna götürmüyorsa durup düşünmeli ve bir daha bakmalıyız etrafımıza. Güzeli yeniden sevmeli, çiçeği yeniden koklamalı, o nefis manzarayı bir daha ve başka bir gözle seyretmeliyiz. Bir başka göz, bir başka kulak gerek görmek, anlayabilmek ve hissedebilmek için. “O da ne ki, gününü gün et, ye, iç, eğlen gitsin, bir daha mı geleceksin bu dünyaya!” diye hırlayan nefsin sesi kulakları tırmalıyorken ve biz bu sese hala kulak veriyorken sevgi ve iç huzurunu nasıl yakalayacağız?
*
Bir yolculuktur sevgi; senden başlayan ve dış dünyayı da çepeçevre saran bir yolculuk. Kutlu bir arayış belki de… Kalbinin sesini dinlemek… Gördüklerini çepeçevre saran muşamba dekoru yırtıp atarak dekorun ardına, maveraya uzanmak… Hayatını yeniden inşa edebilme adına düşünmek… Akıl ve duygu birlikteliğini, uyumunu yakalayabilmek… Rabbinin içine koyduğu iyilik duygusu ve hakikat nurunu aramak…
*
Sevgi, kolay elde edilir bir şey değil tabi ki. İnci gibi; inciyi elde edebilmek için ne zahmetlere katlanır insan, bir düşün. Değerli şeyler hep böyle değil midir?
*
Bazı şeyleri bakınca göremezsin hemen. Perdede seyrettiğin filme aldanma! Filmin ötesine geç bakalım. Yönetmen seni nereye götürecek bir düşün? Bu iş o kadar kolay değil! Çile ister, tefekkür ister, sabır ister, mücadele ister. Mecnun, Leyla’sına kolay mı kavuştu zannediyorsun a dost! Mecnun gibi çile ve ıstıraba gönüllü olmadan sevgiyi bulmak, iç huzuruna kavuşmak mümkün mü?
*
Çocuk gibiyiz, her şey anında olsun istiyoruz. Ben oyuncaklarımla oynayayım, hem de sevgi ve iç huzuru denen şeyi yakalayayım diyoruz. Yok öyle yağma! Sevgi mülkünün sultanlığını mücadelesiz vermezler adama! Nefsinle mücadele, çirkinliklerle mücadele gerek! Hayatına yeni bir sayfa açmak için kırmalısın nefsinin seni bağlayan paslı zincirlerini, elindeki oyuncaklara bağlanmamalısın. Bir yolculuğa çıkmalısın yeniden ve yeni baştan, arınmış olarak. Bak o zaman nasıl değişirsin, bak o zaman nasıl değişir hayat!
*
“Sevgi, bir yolculuktur evlat!” Bu yolculukta kuru dava olmaz. Yiğitlerin işidir bu. Gözü kara olmak, serdengeçti olmak gerek… Sonra zahmetli iştir bu yolculuk. Bu yola çıktıysan zahmetine katlanacaksın, yola ve yolcuya da yük olmayacaksın. Ne dersin, bitmek tükenmek bilmeyen hazineye, gerçek sevgiye ermek için bu zahmete değmez mi?
*
ŞİİR FALINDAN:
Gittin ammâ ki koydun hasret ile cânı bile,
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile.
Neşâti