Eskiden beri evimde bir şark köşesi, bu şark köşesinin yanında da kütüphanem olsa diye hayal ederdim hep. Zamanla kendi çapımızda bir kütüphaneye sahip olduysak da, ne yazık ki şark köşesi hayalimiz gerçeğe dönüşemedi. Kanepeler, sehpalar, koltuklar, oturma grupları, dev ekran TV’ler derken evlerimizin içinde kendimize rahatça hareket edecek alan bırakmadık. Artık evlerimizde bunlar revaçta kullanım açısından. Öyle bir hevesle bunları alıyor ve dolduruyoruz ki odalarımıza, sonra da bunların arasında boğulup gidiyoruz. Peki, bunlara verdiğimiz değeri bir bilgi ve başvuru kaynağı olarak kitaplara veriyor muyuz? *
Misafirliğe gittiğim evlerde veya dost ziyaretlerinde gördüğüm manzara şu: Oturma odalarımızın vazgeçilmezi kitaplık ve kitaplar değil artık! Kitabın ve kitaplığın yerine yukarıda saydığım dünyalıklar işgal etti başköşeyi.
*
"Oku!" emrinin muhatabı olan bizler kitaptan çok uzağız. Günlük hayatımızın ve aile ortamımızın bir parçası olmalıydı kitaplar aslında. Hayata bakış tarzımız, değer yargılarımız değiştiği için bu hususta da durduğumuz yer sakat. Neye değer verdiğimiz ortada; kitap dostu değiliz vesselam! Hal böyle olunca da cahillik diz boyu bizde. Evet, bilgisayar kullanıyoruz, TV izliyoruz, gazetelere bakıyoruz. Şimdi: " Neremiz cahil bizim?" diye soracaksınız bana.
*
O kullandığımız güncel iletişim kaynakları ile kitabın bize sunduğu bilgi arasında dağlar kadar fark var. Bir kere bugünkü modern bilgi kaynaklarının birçoğu bilgi kirliliği tehlikesiyle karşı karşıya. Hiçbiri kitap kadar derinlemesine ve sağlıklı bir şekilde bilgi dünyasına ulaştıramaz bizi. Belki insanlar arasında iletişimi kolaylaştırır o kadar. Sonra bir rüzgâr gibi gelip geçicidir, kalıcı değillerdir. Sadece bakmalıktır onlar, okumalık değil! Bundan dolayı kitap vazgeçilmezimiz, favorimizdir her zaman.
*
Kitap aslında sadece sayfalardan ve ciltlerden müteşekkil bir nesne değil, o bizde medeniyetin bizzat kendisidir. Kütüphaneler, el yazmaları, müellifler, kitaplar, kitap dostu sahaflar, kitap kurtları bizim kültür dünyamızın zengin enstrümanlarıdır. Kitaba bu kadar ehemmiyet veren ve onunla bir medeniyet tesis eden ecdadın torunları olarak bugünkü halimiz içler acısı. Dedelerinin cilt cilt eski eserlerini sahaflarda, antikacılarda, eskicilerde paraya tahvil eden bir nesil geldi geçti bu ülkede. Bu mirasyedilerin ardından gelen nesil de, dedelerinin en çok okunanlar listesindeki Marifetname, Mesnevi, Müzekkin Nüfus, Keşfüzzunun, Cihannüma, Delail-i Hayrat, Leyla ile Mecnun, Muhammediye, Bin Bir Gece Masalları gibi eserleri okumayı bırakın, adını dahi bilmiyorlar. Oysa onlar ne güzel yoldaş, ne güzel kılavuzdur insana. Yunus Emre, Fuzuli, Bâki, Şeyh Galip gibi üstadların divanlarındaki dünyanın hangimiz farkındayız?
*
Sizlerin de bildiği gibi son yıllarda ekran ulemaları türedi. Her TV kanalının bir uleması var. İşinin ehli olan birkaçını ayırırsak bunlar da magazinin bir parçası olmuşlar. Artık ağzımız açık onları izliyor, onları dinliyoruz. Bir kerede orada tartışılan konularla ilgili, bu işin hakikati nedir diye elimize bir kitap alıp okumuyoruz. Böyle bir cehde gerek duymuyoruz. Okumayınca da kulaktan dolma, dezenformasyona uğramış bilgi kaynaklarından edindiğimiz bilgiler hayatımızı yönlendiriyor. Bunlar ne derece sağlıklı olabilir ki? Hiçbir konuda derinlemesine bir bilgiye vâkıf değiliz. Hep sathi, yarım yamalağız. Dolayısıyla hayat tarzımızda böyle.
*
Modern çağın iletişim ve bilgi kaynağı internete her dört saniyede, bir sayfalık bilgi ekleniyormuş. Şimdi bu bilgiler ne kadar sağlıklı, sahasının mütehassısları tarafından ne kadar kontrol edilebilir veya doğrulanabilir bilgiler? Kitap öyle mi? Bir şiiri internetten okurken bir yerinde yanlışlık var mı diye hep şüphe duyarım. Ama aynı şiiri şairin eserlerini topladığı kitabından okurken bu şüpheyi duymam. İnterneti kullanmayalım demiyorum. Böyle bir şey söylemek saçmalıktır zaten. Belki daha temiz ve düzeyli hale getirebiliriz diyorum. Bu basit bir örnek. Kitabın yerini hiçbir şey tutmaz, tutamaz da. Hayatımızı kolaylaştıran teknololji ne kadar ilerlerse ilerlesin bu hakikat değişmez, sonsuza kadar da değişmeyecektir.
*
Kadim kültürlerden bu yana kitap kadr ü kıymetini bilenler için hâlâ bir numaradır. Biz okumayı ihmal etmiş olsak da bu böyledir. Ama unutmamak gerekir ki gelecek, okuyanlar ve dolayısıyla tefekkür edenler için aydınlık ve umut verici olacaktır. Sonra en vefalı dosttur kitap. Sizi bilgi sahibi yapar, istikametinizi çizer, ruhunuzu doyurur, dinlendirir, hayatınızı şekillendirir. Gelin yeniden kitaba dönelim. Kadim dostlarımız kitapları tozlu raflarından, tavan aralarından indirelim, kolilerinden çıkaralım. Kitaba dönmedikçe felahımız mümkün gözükmüyor.
*
Sadece okumak yeterli değildir. Sahasında uzman ilim, irfan ve hikmet sahibi insanların sohbetlerinden de istifade etmek gerekir. Bizim kültürümüzün önemli aktarım araçlarından birisi de sohbet yani söyleşi geleneğidir. Birçok kitabın özetini bu sohbetlerde dinleriz. Okumak kadar dinlemeyi bilmek de önemlidir. Onun için bişnev (dinle) diye başlar Mevlana Mesnevi adlı o muhteşem eserine. Edeple dinlemeyi bilmeyen bir şey öğrenemez.
*
Ne okuyacağız, nasıl okuyacağız, niçin okuyacağız? Bu sorulara doğru cevap verebilirsek hayatımızı da doğru istikamette devam ettirmiş oluruz. Seçici olmak, kaliteli olanı okumak, sanat değeri olanı okumak, bu konuda popülerliğin kurduğu tuzağa düşmemek en doğru yol olsa gerek. Beynimizi gereksiz, abur cubur şeylerle doldurmak akıl kârı bir iş değildir. Hele bir de boşa harcadığımız vakitleri düşünün. Okumayı öncelerken bunlara dikkat etmek, bilinçli, seçici ve kaliteli okumalar yapmak gerekir diye düşünüyorum. Kitapla kalın, hayattan keyif alın. Keyifli okumalar…
ŞİİR FALINDAN:
Okumaktan mana ne, kişi Hakk’ı bilmektir,
Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.
Yunus Emre